Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Eğitim Vazifelisi Prof. Dr. Yunus Emiroğlu, sağlıklı bireylerde 12-24 saat açlığın bedene ziyanlı olduğunu gösteren bir bilginin bulunmadığını söyledi.
Bazı sıhhat sorunlarında, bilhassa tıbbi durumu kırılgan hastalarda tedavi rejimini aksatabileceği için oruç tutmanın önerilmediğini anlatan Emiroğlu, orucun sakıncalı olabileceği sıhhat meselelerini şöyle sıraladı:
Prof. Dr. Emiroğlu, açlık yahut susuzluk nedeniyle sıhhatinin bozulmasından kuşku duyulanlara da orucun önerilmediğini tabir etti.
Felç geçiren, beslenme ve başka gereksinimleri için dayanağa gereksinim duyan hastaların mutlaka oruç tutmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Emiroğlu, tedaviye karşın klinik olarak düzelmeyen yahut hastanede yatarak tedavi gören hastalara da orucun muhakkak önerilmediğine değindi.
Türk Böbrek Vakfı Ahmet Ermiş Diyaliz Merkezi Başhekimi Bilal Görçin ise böbrek hastalıklarında oruca yaklaşımın hastalığa ve evrelerine nazaran değişkenlik gösterebildiğini anlattı.
Hemodiyalize girenlerin idrarları olmadığı, bedenden atılmayan ziyanlı hususların oluşturduğu ağız kuruluğunu su içmeden geçirme imkanları bulunmadığı için oruç tutmalarının mümkün olmadığını belirten Görçin, bu hastalar diyalize girdiklerinde kanları yabancı unsurlarla temas ettiği için de oruçlarının sayılmayacağını lisana getirdi.
‘Farklı vakitlerde alınan ilaçlar, şeker denetimi, tansiyon denetimi oruçla birlikte sıkıntı olabilir’
Görçin, şimdi diyalize girmeyen lakin böbrek yetmezliği olduğu için potansiyel diyaliz hastası olanları 5 evreye ayırdıklarına işaret ederek, “Böbrek işlevlerinin yüzde 50’nin altına indiği 3. evre ve sonrası hastalarda, rahatsızlık ilerledikçe oruç tutulması sonucu karşılaşılacak zahmetler artacaktır. Bilhassa şeker hastalığına bağlı böbrek yetmezliği varsa bu sıkıntılar daha önemli görülecektir. Bu nedenle, böbrek işlevlerinin yüzde 30 ve daha aşağısı bozulan hastaların oruç tutmaları zahmet yaratır. Günde birden fazla ve farklı vakitlerde alınan ilaçlar, şeker denetimi, tansiyon denetimi oruçla birlikte güç olabilir” değerlendirmesini yaptı.
Böbrek işlevlerinin bozulmaya başladığı birinci evrelerde, ilaçların azaltılmaması, saatlerinin ayarlanması ile tuzdan uzak kalınması şartıyla oruç tutulabileceğini aktaran Görçin, oruç mühletinin uzamasının suya muhtaçlığı artırdığını lisana getirdi.
Başhekim Görçin, böbrek hastası için en önemli sorunun tansiyon yüksekliği atakları olduğunu belirterek, “Bir kişi tuzdan uzak durursa uzun müddet açlığın tansiyon düşürücü tesiri bile olur. İftar ve sahurda abur cubur ve sık yememek kuralıyla istikrarlı, az tuzlu beslenmeyle oruç tutabilirler. Bu böbrek yetmezliğinin ilerlemesine yol açmaz” bilgisini verdi.
Taş ile üriner enfeksiyon hastalarına bol su içmelerini ve idrarını tutmamalarını önerdiklerini, susuz kalmanın bu bireylerde taşın ağrı yapmasına yol açabileceğini lisana getiren Bilal Görçin, küçük yahut böbrekte hiçbir sorun çıkarmadan yıllardır bekleyen, böbrek işlevlerini bozmayan bir taşın oruç tutmamak için sebep olmadığını, şiddetli ağrı meydana gelirse en yakın sıhhat merkezinde iğne yaptırılmasını önerdi.
Dr. Görçin, rastgele bir evredeki böbrek yetmezlikli, tek böbrekli, böbrek ameliyatlı, evvelden taş düşüren, taşı olan, sıkça böbrek yolu enfeksiyonu yaşayan, şeker ve tansiyon hastası, polikistik böbrek hastası ya da devamlı ilaç kullanmak zorunda olanların oruç için doktorlarının fikrini almaları gerektiğini kelamlarına ekledi.
Endokrinoloji Uzmanı Dr. Öğretim Vazifelisi Tayfun Garip de ramazanda yemek ve içmek üzere birtakım temel gereksinimlerin günün makul saatlerinde sonlandırılmasının diyabet hastaları için dikkatli bir yaklaşım gerektirdiğini söyledi.
Dr. Garip, diyabette, düşük ve orta risk kümesinde yer alanların tabip denetiminde ve sıkça kan şekeri takibi yapıp oruç tutmalarına müsaade verilebileceğini belirtti.
Diyabetli bir hastanın kan şekeri oruçluyken 300 miligram/desilitre (mg/dl) üzerine çıkarsa yahut hipoglisemi hissi olursa parmak ucu kan şekeri (glikoz) ölçümü yapılması gerektiğine dikkati çeken Garip, belirtilere eşlik eden düşük glikoz seviyesi bulunduğunda oruca devam etmenin hayati risk getirebileceğini tabir etti.
Oruçluyken gün uzunluğu beden susuz kaldığı için düşük ve orta risk grubundakilere iftara su ile başlamalarını ve sahura kadar gereğince su içmelerini, yemekleri bir anda ve büyük ölçüler yerine öğünlere bölüp tüketmelerini öneren Garip, kullanacakları ilaçları da günde tek dozsa iftarda, iki dozsa iftar ve sahurda alacak halde düzenlemeleri gerektiğini kaydetti.
“Yüksek ve çok yüksek risk kümesinde tanımlanan hastaların oruç tutmaları önerilmez.” diyen Garip, hormonları istikrarda olan tiroid hastalarının mevcut ilaçlarını kullanmaya devam ederek oruç tutabileceklerini belirtti.
Dr. Garip, “Hipotiroidi tedavisinde kullanılan ilaçlardan L-tiroksin etken unsurunun olağan şartlarda sabah saatlerinde ve kahvaltıdan en az 30 dakika evvel açken alınması gerekir. Bu ilaç sahurda alınacaksa sahurdan en az 30 dakika evvel içip, sonrasında sahur yapılmalıdır. İftarda alınacaksa su ile orucunuzu açarken ilacı alabilirsiniz fakat iftarı en az 30 dakika sonra yapacak halde planlamalısınız” teklifinde bulundu.
Yorumlar kapalı.